Güncelleme Tarihi: 8 Aralık 2020
Kekemelik Nedir?
Tıp dilinde “disfemi” olarak bilinen kekemelik, konuşma akışının, sözcüklerin, seslerin ve hecelerin tekrarı ile istemsiz duraklamalar sebebiyle kesildiği yaygın bir konuşma bozukluğudur. Kekemelik terimi yaygın olarak istemsiz ses tekrarıyla ilişkilidir, ancak aynı zamanda konuşmadan önce duraklamayı ve sesli harfler gibi belirli sedaların bilinçsiz bir şekilde uzatılmasını da kapsar. Deneysel psikiyatrist Kate Watkins ise disfemiyi “akıcı konuşma üretimi için gerekli olan motor dizilerinin seçimi, başlatılması ve yürütülmesi” aşamalarında sekteye uğraması olarak tanımlamaktadır.
Son rakamlara göre dünya çapında ortalama 70 milyon kişiyi (tüm nüfusun %1’i) etkileyen bu problem iletişimin ciddi bir biçimde aksamasına neden olur. Bu da kişinin duygu durumu açısından olumsuz etkilenmesine sebebiyet verebilir. Sorun ilerledikçe, kişiler belirli sesleri telaffuz edememe korkusu ile konuşmaktan kaçıp, toplumdan uzaklaşabilir. Daha da kötüsü bu duygu sosyal izolasyona, kaygı, stres, utanç ve düşük benlik saygısı gibi psikolojik problemlere de yol açabilir. Yetişkinlik döneminden ziyade, özellikle çocukluk evresinde disfemi ile yaşamak oldukça zor olabilir; öyle ki, pek çok çocuğun konuşma bozukluğu sebebiyle zorbalığa uğradığı bilinmektedir.
Yaygın olarak bilinenin aksine, bu türden konuşma bozukluklarının anksiyetenin doğal bir sonucu olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur. Stres başta olmak üzere negatif duygu durumları bu sorunu ancak tetikleyebilir; yatkınlık yaratmaz. Bununla beraber, kekemelik seslerin fiziksel üretimi veya düşüncelerin kelimelere dökülmesi ile de ilgili değildir.
Kişinin bulunduğu duruma ve ortama göre değişkenlik gösteren disfemi, gün içinde dahi şiddetlenip hafifleyebilir. Bunun anlamı, sorunun şiddetinin ciddi şekilde kekeleyen kişiler için bile sabit olmamasıdır. Son dönemde yapılan çalışmalar göstermiştir ki uzun süredir şiddetli bir biçimde bu sorunun belirtilerini gösteren kişiler, diyalog halindeyken, başkasının konuşmasını taklit ederken, şarkı söylerken ve fısıldarken konuşmalarında akıcılık meydana gelir. Tam tersi olacak şekilde, topluluk önünde konuşma yapma veya telefonla konuşma durumunda ise stresle bağlantılı olarak kekeleme problemi artar.
Kekemelik problemi yaşayan kişilerin büyük bir çoğunluğunu – 5’te 4’ü – erkekler oluşturmaktadır. Cinsiyetten bağımsız bir şekilde, bu sorun ile yaşayan kişilerin semptomlarının, yaş ilerledikçe arttığı gözlemlenmiştir.
Kekemelik Nedenleri
Kekemeliğin tek bir nedeni bulunmamaktadır; süregelen araştırmalar bu sorunu bir “nedenler kombinasyonu” ile ilişkilendirmektedir. Buna göre sorunun altında yatan birden fazla sebep olabilir.
Yaygın biçimde kabul gören nedenler aşağıdaki gibidir:
- Genetik kodlar: Kekeleme problemi, çoğu vakada aile öyküsüne dayanmaktadır. Öyle ki, birinci dereceden akrabalarında konuşma bozukluğu olan çocukların disfemi gelişme olasılığı üç kat daha fazladır. Bu da, sorunun kalıtsal anormalliklerden kaynaklanabileceğini düşündürmektedir.
- Konuşmayı sağlayan motor-kas anormallikleri: Bazı vakalarda konuşma üzerinde etkili olan kasların doğru bir şekilde yönetilemediği görülmüştür.
- Travmatik beyin hasarı & Beyinsel bozukluklar: İnme, çeşitli nedenlerle gerçekleşmiş olan beyin hasarı ve farklı tipteki beyinsel anomalileri, yavaş konuşmaya, duraklamaya veya tekrarlanan seslere (nörojenik kekemelik) neden olabilir.
- Duygu durum bozuklukları: Gelişimsel kekemelik dışında, halihazırda var olan konuşma bozukluğu kişinin kendini stres ve baskı altında hissetmesi durumunda şiddetlenir; konuşmadaki akıcılık bozulur. Bununla beraber, duygusal bir travma (psikojenik kekemelik) ertesinde de konuşma güçlükleri ortaya çıkabilir fakat bu oldukça nadirdir.
Kekemeliğe ilişkin risk faktörleri ise şöyledir:
- Cinsiyet (yukarıda belirttiğimiz gibi, nüfusun toplamına bakıldığında sorun erkekler arasında daha yaygındır),
- Çocuklukta gelişimin gecikmesi,
- Kritik dil gelişimi döneminde konuşmayla ilgili olumsuz duygular yaşama, duygusal açıdan negatif bir biçimde uyarılma.
Kekemelik Belirtileri
Disfemi ile ilişkilendirilen belirtiler aşağıdaki gibidir:
- Kelime ve cümle tekrarı,
- Dudakta titreme, aşırı göz kırpma, üst vücutta gerginlik ve yüz tikleri geliştirmiş olma,
- Konuşma öncesinde tereddüt etme veya duraklama,
- Belirli sesleri telaffuz etmede zorluk,
- İlerleyen aşamada konuşmayı tamamen reddetme,
- Gerekli olmayan ve anlamı beslemeyen seslerin ve kelimelerin istemsizce cümlelere eklenmesi,
- Cümleye başlamada zorluk,
- Seste gerginlik,
- Yanlış yapma korkusu ile kelimeleri tekrar tekrar düzeltmeye çalışma,
- Ünlü harfler başta olmak üzere çeşitli sesleri uzatma.
Kekemelik Teşhisi ve Tedavisi
Kekemeliğin teşhisi, sertifikalı bir konuşma terapisti aracığıyla, kişinin semptomlarının gözlemlenmesi ve aile öyküsünün değerlendirilmesi ertesinde konur. Teşhis esnasında ayrıca kişinin yaşı, herhangi bir travma yaşayıp yaşamamış olduğu ve konuşma sorunun ortaya çıktığı spesifik zamanlar ve ortamlar da değerlendirilir. Bazı konuşma bozuklukları sıradan kişiler tarafından anlaşılmayacak kadar hafif olabilir, bu sebeple bir uzmana başvurulması şarttır.
Teşhisin ertesinde terapist tedaviye ihtiyaç duyulduğuna kanaat getirir ise (bazı vakalarda çocuklar için özel bir tedavi gerekmez) kişiler ilk olarak konuşma terapisine yönlendirilir. Konuşma terapisinde iletişim sırasında ortaya çıkan duraksamalar ve tekrarlar, nefes teknikleri ve gırtlaktaki gerginliği azaltan yöntemler ile azaltılır. Konuşma bozukluğu yaşayan kişi ile beraber, bu kişinin ailesi de terapiye dâhil edilebilir; bu durumda aile bireyleri, sorun ile ilgili bilinçlendirilir.
Bir diğer tedavi yöntemi ise ilaçlardır. Henüz FDA tarafından konuşma bozuklukları için onaylanmış spesifik bir ilaç olmasa da başka sorunların tedavisi için kullanılan birtakım ilaçlar kekemelik semptomlarının şiddetini azaltabilmektedir. Özellikle, dopamin bloke edici aktiviteye sahip olan ilaçların kekemelik üzerinde olumlu etkileri olduğu çok sayıda çalışmada gösterilmiştir. Bununla beraber bu soruna ilişkin belirtileri ortadan kaldırma konusunda en etkili madde olanzapin olarak kabul edilmektedir.
Elbette ki kişinin hangi türden bir ilaç alacağı veya tedavisinin nasıl yapılacağı bir uzman tarafından belirlenmektedir; hiçbir maddenin reçetesiz kullanımı uygun değildir.