Güncelleme Tarihi: 3 Kasım 2020
Otizm Nedir?
Otizm veya tıpta bilinen karşılığı ile otizm spektrum bozukluğu (ASD), sosyal beceriler, tekrarlayan davranışlar, konuşma ve sözel olmayan iletişim ile ilgili zorluklarla ilişkilendirilen gelişimsel bir bozukluktur. Tahmini olarak her 55 çocuktan 1’ini etkileyen bu sorun, çeşitli testler ile erken dönemde tanılanabilmektedir.
Bilinenin aksine otizm bir hastalık değildir; otistik olmak beynin farklı bir biçimde çalışması anlamına gelir. Bununla beraber, otistik bireyler, toplumun genelini oluşturan kişilerden farklı hareket edebilir ve çoğunlukla aşağıdaki davranışlar ile karakterize olurlar:
- İnsanlarla iletişim kurmakta ve sürdürmekte zorluk yaşama,
- Aynı şeyleri defalarca yapma ya da düşünme,
- Birtakım bilgileri algılamakta zorluk yaşama veya uzun sürede anlama,
- Başkalarının nasıl düşündüğünü veya hissettiğini anlamakta zorlanma,
- Parlak ışıkları veya yüksek sesleri rahatsız edici bulma,
- İlk defa karşılaşılan durumlar ve olaylar hakkında endişeli veya üzgün olma.
Otizmin tek bir türü yoktur; genetik ve çevresel faktörlerin etkisiyle oluşan birçok alt tip bulunmaktadır. Otizm bir spektrum bozukluğu olduğu için, bu bozukluk ile mücadele eden her bireyin kendine özgü güçlü ve zayıf yönleri vardır. Bu sebeple yukarıda bahsedilen özelliklerin görülme dereceleri farklılık gösterir. Bununla beraber, otizmli bireylerin bazıları günlük yaşamlarında desteğe ihtiyaç duyabilirken, diğerleri tamamen bağımsız bir hayat sürebilir.
Otizm tüm etnik ve sosyoekonomik gruplarda görülür ancak erkekler arasında kızlardan yaklaşık 4 kat daha yaygındır.
Otizm Belirtileri
Otizm genellikle erken yaşlarda belirti gösterir, özellikle bebeklik dönemindeki ipuçları oldukça belirgindir. Aynı şekilde 2 – 3 yaşlarında davranışlar belirgin hale geldiği için, dikkatli ebeveynler semptomları kolay bir şekilde ayırt edebilir. Ancak, otizmli çocukların hepsi tüm belirtileri göstermez, bu nedenle profesyonel değerlendirme çok önemlidir.
Otizm spektrum bozukluğuna ilişkin yaygın semptomlar ise şöyledir:
Bebeklik döneminde;
- Sınırlı göz teması,
- İsme tepki vermeme,
- Çevreye karşı tepkisizlik,
- Yemek yeme bozukluğu,
- Acıya karşı duyarsızlık,
- Birtakım nesnelere karşı aşırı bağlılık,
- İşaret etme veya gösterme gibi hareketlerin sınırlı olması,
- Aşırı hareketli veya tamamen hareketsiz olma,
- Sınırlı sayıda sözcük kullanımı,
- Tipik kelimeleri veya hareketleri kullanarak ihtiyaçları ifade etmede güçlük,
- Taklit etme haricinde, cümle ve ifade üretiminin olmaması.
İleriki dönemde;
- Önceden edinilmiş iletişim becerilerinin kaybı,
- Belirli kelimelerin veya ifadelerin sürekli tekrarlanması,
- Gecikmiş dil gelişimi,
- Tekdüze konuşma şekli ve ses tonu,
- Göz temasından kaçınma,
- Yalnız kalma istediği; kendini izole etme,
- Kendi ruhsal durumunu anlatamama,
- Başkalarının duygularını anlamakta güçlük çekme,
- Çevrede gerçekleşen değişikliklere direnç gösterme,
- Rutinin değişmesi durumunda buna ayak uyduramama,
- Tekrarlayan davranışlar,
- Fiziksel temastan kaçınma,
- Canlı varlıklardan ziyade cansız varlıklarla ilgilenme,
- Çevrede gelişen olaylara bağlamdan kopuk tepki verme; aşırı gülme veya kıkırdama,
- Seslere, kokulara, tatlara alışılmadık ve yoğun tepki verme.
Bunların yanı sıra, bazı otistik bireyler ortalamanın üzerinde zekâya sahip olabilir.
Otizmin Nedenleri
Otizme neyin neden olduğu açıkça bilinmemektedir. Fakat bilim insanları, otistik bireylerin davranış özelliklerini ve beynin çalışma biçimini inceleyerek bazı sebepler ortaya koymuşlardır. Buna göre, otizm, çocuğa ebeveynleri tarafından aktarılan bozukluktur, öyle ki aynı ailede birden fazla otistik birey bulunabilir; hatta, OSB’li bir çocuğun, kardeşinin de aynı durum içinde olması olasılığı yüksektir. Aileyle ilişkili bir diğer risk faktörü de ebeveynlerin yaşıdır. Yapılan araştırmalar, geç yaştaki ebeveynlerin çocuklarının otistik olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. Ancak OSB’nin gen etkileşimlerinden mi yoksa genlerin uğradığı mutasyonlardan mı kaynaklandığı net olarak bilinmemektedir.
Frajil X sendromu veya yumrulu skleroz gibi belirli genetik veya kromozomal koşullara sahip bireylerin de otizmli olma olasılığı diğer bireylere oranla daha fazladır.
Otizmin nedenlerinden biri olarak kabul edilebilecek bir diğer faktör de hamilelik sırasında valproik asit ve talidomid maddelerini içeren reçeteli ilaçların kullanılmış olmasıdır. Kritik dönem, doğumdan öncesini ve doğumun hemen ertesini kapsadığından, bu ilaçlar oldukça belirleyici olabilir.
Otizmin Teşhisi
Otizmi teşhis etmek için kan testi gibi tıbbi bir test olmadığından, tanı aşaması zorlu olabilir. Bu sebeple, uzman bir hekim grubundan (gelişimsel pediatristler, çocuk nörologları ve çocuk psikologları veya psikiyatristleri) yardım almak önemlidir. Bu grup, teşhis koymak için çocuğun davranışlarını değerlendirerek ve gelişimini izler. Otizm 18 aylıkken veya daha küçük yaşta tespit edilebilir; 2 ila 3 yaş arasında konulan tanıların ise güvenirlik düzeyleri yüksektir.
Çocukta yukarıda yer alan belirtilerden biri veya birkaçı görüldüğü durumda, bir sağlık merkezine başvurarak detaylı bir muayene talep etmek, sorunun teşhisi açısından oldukça önemlidir.
Otizm Tedavisi
Otizmi tamamen ortadan kaldırmak için tıbbi bir tedavi yoktur. Doğumla beraber çok erken yaşta ortaya çıkan bu durum, varlığını hayat boyunca sürdürür. Bununla beraber, kişide dikkat eksikliği, uyku problemi ve duygu durum kontrolünde zorlanma gibi sorunlar var ise ilaç tedavisi gerekli olabilir.
Araştırmalar, erken teşhisin öğrenmeyi, iletişimi ve sosyal becerileri ve beyni geliştirebileceğini açıkça ortaya koymuştur. Bu sebeple, erken tanının da bir tedavi yöntemi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle doğumdan 3 yaşına kadar olan sürede tanı konularak harekete geçildiği durumda çocukların önemli becerileri (konuşma, yürüme, başlarıyla etkileşime girme vb.) öğrenmesi sağlanabilir.
Otizmli bireylerin dil gelişimi, sosyal hayatı sürdürmek için yeterli düzeyde olmayabilir; bu sebeple, dilsel gelişimin tamamlanması için çocukluk döneminde konuşma terapisi almak önemlidir. Bu, direkt olarak otizmin tedavisi olarak nitelendirilemeyecek olsa da, kişinin hayatını sorunsuz bir biçimde sürdürebilmesi açısından değerli bir adımdır.